2 Aralık 2010 Perşembe

Yine Kaş Olsun, Hep Kaş Olsun...

Yine Kaş'ı özledim. Bu cümleyi o kadar çok kuruyorum ki artık çevremdekilere Kaş'tan fenalık gelmiş olabilir, ama özlüyorum, dilimden düşüremiyorum, ne yapayım?
Kaş'a ilk gittiğimde 'Ben buradan başka bir yere tatile gidemem artık!' demiştim. Ve gerçekten de öyle oldu. Hafta sonu gittiğim Saroz ve Ayvalık dalışları haricinde tatil için Kaş dışında bir yere gidemedim. Bu sene yaklaşık 40 günümü Kaş'ta geçirebildim ve Kaş'a gidip gelmelerimle 10.000 kmlik yol kat etmiş oldum 6 ay içinde. Otobüse her bindiğimde bir insanın bu kadar yolu gidebilmesi için gerçekten deli olması gerekir diyorum ve yine de tüm deliliğimle o otobüse biniyorum. Çünkü eğer Kaş'a gitmezsem daha da delireceğimi biliyorum.
Genelde gece boyunca yolu uyuyarak geçiriyorum, Fethiye'ye doğru uyanıyorum, güneyin güneşi doğmuş ve etrafı ısıtmaya başlamış oluyor ben uyandığımda. Heyecanla ve yüzümde saçma bir gülümsemeyle virajları alarak Kaş'a doğru ilerliyoruz. Kalkan'a geldiğimizde 20 dakika sonra Kaş'ta olacağımı bilmenin telaşıyla daha bir yerimde duramıyorum ve sabırsızlıkla manzaranın tadını çıkararak Kaş'a ulaşmayı bekliyorum. Kaş'a ayak bastığım anda buranın gerçek olamayacak kadar güzel olduğunu yeniden ayrımsıyorum. Ezbere bildiğim sokaklarında valizimle eve doğru ilerliyorum, mis gibi yasemin kokusunu içime çekerek.
Eve geldiğimde içime tarif edilmez bir huzur doluyor, ne onca saatin yorgunluğu var üzerimde ne de 1 gram açlık hissi. Salgıladığım mutluluk hormonları hepsini baskılıyor sanırım.
Öğleden sonra dalışına gidebilmek için hazırlanıyorum, malzemeleri alıp evden çıkıyorum. Marinaya gelip tanıdıklarla konuşuyorum, tekneye binip süratle malzemelerimi hazırlıyor ve taze demlenmiş çayımla açık denize seyir etmenin tadını çıkarıyorum.
Yine Kaş olsun, hemen Kaş olsun artık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder